Melâmî ya Allah’tır ya Muhammed’tir! Oldukça iddialı bir söz gibi görünmekle birlikte bu sözü anlayıp, hakikatini hayata geçirebilmek de öyle çok kolay bir iş değil; ya Allah ile Allah olacaksınız ya da nübüvvete ulaşacaksınız!
Melâmî tarife sığmaz; tarif edilemez. “Melâmî Ya Allah’tır ya Muhammed’tir!” sözü tarif edilemez, ama bir şekilde anlatılabilir. Melâmî; Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanıp, sıfatlarıyla sıfatlanıp Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kemâlâtıyla yaşayandır.
“Melâmî ya Allah’tır ya Muhammed’tir!” sözünün hakikati; Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanıp, sıfatlarıyla sıfatlanıp Allah ile Allah olmak (Fenâ makamları); Beka makamlarında da Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kemâlâtını alıp, o kemâlâtla yaşamaktır. Diğer bir ifadeyle Melâmî, Fenâ ve Beka makamlarını zevk edip, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kemâlâtıyla yaşayandır.
Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak; fiilde faal olanı seyrederek tüm fiillerin sizin olmadığını; fiillerde faal olanın, Allah olduğunu zevk edip, hayatınıza geçirmek (Ef’âl makamını zevk etmek) demektir.
Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmak da tüm sıfatların Hakk olduğu; mevsuflarda faal olanın, Allah olduğu bilincine dönüşmek (Sıfat makamını zevk etmek) demektir.
Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanıp, sıfatlarıyla sıfatlananınca o vücudun da Hakk olduğu; Allah’tan başka mevcut olmadığı bilincine (Zat Makamı) ulaşılır. Bu bilince ulaşana da Allah vücudundan vücut giydirir (Cem makamı). Hazret-ül Cem makamında kemâlât gelir; Cemm-ül Cem makamında da o kemâlâtla yaşamaya başlanır ki o makamda Peygambere ümmet, üm olunur. Görüldüğü gibi anlattıklarımızın hiçbiri tarife sığmaz, ama tarif etmeden de nasıl anlaşılacak?
Melâmî ya Allah’tır ya Muhammed’tir; yani ya Fenâ makamlarında ya Beka makamlarındadır. Peki bu süreç nasıl başlar? Kendimize dönmekle! Karşıda hiçbir şey yok Allah’tan başka! Kendimize döneceğiz, çünkü karşı taraftaki eksikleri görmek, hataları görmek, karşı tarafın Allah’ın işine karışmasını görmek çok kolaydır. Kendimize döndüğümüz sürece karşı tarafı Hakk görürüz; karşı tarafı Hakk gördüğümüz sürece de kendimize daha çok döneriz. Bu döngüyü bir yakaladınız mı çok zevklidir: Kendinize döndüğünüz sürece Hakk göreceksiniz; Hakk gördüğünüz sürece de kendinize dönmeniz daha kolay olacak.
Kayıtlı dine göre göklerde bir Allah var; orada oturuyor ve buradaki fiillerde faal oluyor, sıfatlarda faal oluyor, vücutlarda da faal oluyor. Bu anlayışa göre Allah yukarılarda, ulaşılmaz bir yerde. Allah’ı göklere gönderdiğimiz zaman, kendimize varlık veririz. Kendimize varlık vermek de en büyük şirk! Varlık vermek, söylemekle ya da bir defa sohbet dinlemekle hemen kurtulacak bir şey değil. Kolay değil, ama zevkli bir iş.
Yüzlerce talebesi olan öyle mürşitler var ki “Melâmî’yim”, “Tevhidin bendesiyim” deyip, kaldırıp ellerini havaya dua ediyor: “Allah’ım bizim ef’alimizi Hakk’a bezletmemize, sıfatlarımızı Hakk’a bezletmemize, vücudumuzu Hakk’a bezletmemize yardımcı ol!” diye. Bu, yukarıda bir yerde bir Allah var, biz de ef’alimizi, sıfatımızı, zatımızı ona bezledeceğiz demektir ki bundan daha büyük bir şirk olamaz!
Allah’tan başka mevcut hiçbir şey yok! Biz olduğunu zannediyoruz. Oysaki biz de zaten hiç olmadık! Bu, “biz varız da biz kendimizi yok edeceğiz de Allah’a döneceğiz” demek değil. Bu, zanlarımızdan kurtulmadır ki bizim sohbetlerimiz bu varlığın nedenidir. Bu rehbere, Melâmî insan-ı kâmiline gelinceye kadar siz kendinizin var olduğunu zannediyordunuz. Biz, bu zanlardan kurtulmanız; Allah’tan başka hiçbir şey olmadığı bilincine ulaşmanız için rehberlik ediyoruz.
Copyright © 2025 | All Rights Reserved.