“BÎ-SER Ü PÂ: BAŞSIZ VE AYAKSIZ ”
Geçmişle kurulan bağın en önemli unsurlarından olan mezarlıklar ve buralarda bulunan mezar taşlarının üzerlerinde yer alan işaret, sembol ve yazılar; döneminin kültür, sanat, inanç ve sosyolojik yapısı hakkında önemli bilgiler vermeleri yönüyle de kültür mirasının aktarımına önemli katkı sağlamaktadır.
“Bî-Ser ü Pâ: Başsız ve Ayaksız” diye de isimlendirilen Melâmî mezar taşları da gerek şekli gerekse üzerinde taşıdığı sembol ve yazılar ile diğer mezar taşlarından farklılıklar göstermektedir.
Bu derleme yazı ile farklı kaynaklardan yapılan alıntılarla Melâmî mezar taşlarının özellikleri ve neyi simgeledikleri hakkında bilgi vermek amaçlanmıştır.

“Bî-Ser ü Pâ: Farsça, “Başsız ve ayaksız” demektir. Melâmîyye-i Bayramiyye mensuplarının mezar taşlarına denir. Hacı Bayram-ı Veli’den sonra tarikatı Şemsiye-i Bayramiyye (Akşemseddin Kolu), Melâmîyye-i Bayramiyye (Bıçakçı Ömer Dede Kolu) ve İnce Bedreddin’in kurduğu bir şube ile üçe ayrılmıştır. Bunlardan Melâmîler, devlet tarafından sıkı takibe alınmış, başta Oğlan Şeyh İsmail Maşuke ve Bosnalı Hamza Bali olmak üzere çeşitli şeyhler idam olunmuştur.
Çok sayıda şehid verdikleri için Melâmîler, özellikle de Hamzavîler mezar taşlarını, başları kesik, kolları ve ayakları kırık olarak yapmaya başlamışlardı. İşte bu mezar taşlarına, “Melâmî Taşı” veya “Bî-Ser ü Pâ” (Başsız ve Ayaksız) denir. Bu mezar taşları, Melâmîlerin başsız, elsiz, ayaksız olduklarını, yani canlarından geçtiklerini, kendilerini tamamen Allah’a teslim ettiklerini simgeler.”

“…Göktürklere kadar uzanan mezar taşı geleneğini Osmanlı’nın sanat ve din anlayışı ile harmanlayarak ‘Ölülerine ve ulularına saygı göstermeyen, hürmet beklememelidir.’ düşüncesiyle yaşatmışlar. Hem de onu bir sanat abidesine dönüştürerek.”
“Mezar taşları dinî değil, kültürel açıdan bakıldığında, ölümün kıyısına atılmış itilmiş, donmuş, basit yapılar değildir. Her şeyiyle dönemlerini, üretim tüketim kalıplarını, hayata bakışlarını, dinî, meslekî, sosyal aidiyetlerini, meşreplerini, mensubiyetlerini yansıtan belgelerdir.”
“Melâmîlik, özel derviş kıyafetlerini reddettiği ve gizlilik esasına dayandığı için mezar taşlarında başlık olmaz. Bu taşlar, ‘başsız ayaksız’ anlamına gelen ve ‘bî ser ü pâ’ denen başlıksız formlarıyla ayırt edilebilir.”

“ … Mezar taşlarındaki başlıkların kişilerin meslekleri yanında meşrepleri hakkında da bilgi vermesi, cemiyetteki hoşgörü ve inanca saygının bir ifadesiydi.
…. Bazı meşrepler de vardı ki kendilerini belli etmezdi. Bunların en meşhurları Melâmîlerdir. Bir Melâmî, kendisine “başsız ayaksız” diyerek, mezar taşında kesinlikle başlık bulundurmazdı.”

“… Melâmiliğe dair en uzun ömürlü eseri Abdulbaki Gölpınarlı yazmıştır. ‘Melâmilik ve Melâmiler’ adlı eserin yayınlanmasının üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ konusundaki temel referans kitap olmaya devam etmektedir. Mevlevî seması nasıl ki bir gösteri değil, ritüel ise Gölpınarlı için de Melâmilik, araştırma konusu değil; bizzat inandığı, takipçisi olduğu ekolü ifade etmektedir. Yani onun yaşam felsefesi ve hayat tarzını. Gölpınarlı, daha önceden Mevlâna’nın bütün eserlerini Türkçeye çevirmişti.
Rumi’ye de her şeyiyle bağlıydı. “Hilafet” ve “Destar” sahibi bir Mevlevî idi. Ancak Melâmîlik onun için bambaşka bir değerdi, hücrelerinde hissettiği bir hayat imlâsı. Nitekim o Melâmiliğin bir tarikat değil, bir yaşam biçimi olduğunu söylerdi hep. İşte bu nedenledir ki Gölpınarlı, mezar taşının “bî ser-u pâ: başsız ayaksız” bir Melâmi taşı olmasını istemiş, inancını hayatının sonrasına da aktarmak istemiştir.”

“… Bu arada Lâlizade Abdülbaki Efendi’nin kabrine uğradık. Melâmî olduğu için kabrinin mezar taşında herhangi bir serpuş bulunmayan bu mezartaşlarına ‘bî-serû pâ’ yani başsız ayaksız mezar taşı derler. (Ser: baş. Pâ: ayak. Bî-ser û pâ: başsız ve ayaksız). Melâmî şeyhlerinin başında gelenlerinden biri, zamanında başı kesilerek idam edildiği için onun yolundan giden ahsaf da şeyhlerine hürmeten mezar taşlarını başsız ve ayaksız olarak yaptırmışlar. Kimilerinin mezar taşlarında serpuş olmadığı gibi herhangi bir şey de yazmazmış. Hatta mezar taşı diktirmeyen Melâmîler bile varmış. Yani tanıyan gelip okur, tanımayan için denilecek herhangi bir şey yoktur. (Eyüp Nişanca’daki Abdülkadir el Belhi’nin mezarında herhangi bir mezar taşının olmadığını da buraya kaydedelim). Hamzavî Melâmîlerin dergâhı imiş burası. Abdülbaki Gölpınarlı’nın da mezar taşı bî-serûpâ imiş. Öyle anlaşılıyor ki mezarlıklar, hazireler, türbeler, sebiller, çeşmeler, dergâhlar velhasıl bütün tarihi eserlerin kendilerine özgü lisanları var. Anlayabilene ne çok şey anlatıyorlar.
….Abdülkadir Belhi, Melâmî kolunun en önemlilerindedir ve kutup olarak kabul edilir. Onun bu neş’esi Âmâ Osman Kemali Efendi’ye geçmiş ondan da Eşref Ede’ye… Abdülkadir Belhi ve onunla birlikte defnedilen yakınlarının kabrinin etrafı dergahın bahçesinde ve etrafı yeşil şebeke ile çevrili. Sadece kabir olduğuna işaret eden toprak tümsek var. Mezar taşı vb. yok. Tam bir melamet neş’esi. Bilen bilir ve gelip ziyaret eder, bilmeyenlere denilecek şey zaten yoktur edası.”

“… Abdülbaki Gölpınarlı şarkiyatın, yani doğu bilimlerinin son büyük âlimiydi. İstanbul’da 1900 yılında doğdu. İsmail Saib Efendi, Tikveşli Yusuf Efendi ve Ferid Kam gibi devrinin en büyük üstadlarına devam etti. Muallim Mektebi’nden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Mezuniyet tezi olan Melâmîlik ve Melâmîler isimli eseriyle Yunus Emre’yi konu alan doktora tezi, yayınlanmalarının üzerinden geçen 70 küsur yıldan buyana, kendi alanlarında hala tek kaynak.
… 25 Ağustos 1982’de vefat eden ve Üsküdar’daki Seyyid Ahmed Deresi Kabristanı’na defnedilen Abdülbaki Gölpınarlı, mezar taşının ‘Kınananlar’ anlamına gelen ve geçmişte tasavvufun yanı sıra kültür hayatımızda da büyük etkileri olan ‘Melâmî’ taşı şeklinde olmasını vasiyet etmiş, hatta kendi mezar taşının metnini de yazmış ve sadece vefat tarihini boş bırakmıştı. Abdülbaki Hoca’nın vasiyeti, vefatından bir yıl sonra yerine getirildi ve kitabeyi aynı zamanda Gölpınarlı’nın talebelerinden olan Prof. Ali Alparslan yazdı. Kağıt kalıptaki yazı son derece maharetli bir şekilde mermere nakledildi ve son rötuşları da bizzat Ali Bey yaptı. Türk ‘talik’ yazısının ve geleneksel mezar taşı sanatının son örneği olan bu taş, Abdülbaki Gölpınarlı’nın Üsküdar’daki Seyyid Ahmed Deresi Mezarlığı’ndaki kabrinin başında bulunuyor ve üzerinde ‘Bütün mü’minlere rahmet olsun! Ahmed Ágáh’ın oğlu elhác Abdülbaki Gölpınarlı, Zilkade ayının altıncı günü Allah’ın rahmetine kavuştu. 10 Ramazan 1317-6 Zilkade 1402‘ ifadelerinin Farsçası yer alıyor.”
“… Dini Semboller:
Tarikat taşları arasında en ilginç mezar taşları Melâmî Hamzavîlere ait olanlardır. Bu tarikat, özel derviş kıyafet ve taçlarını reddettiği için mezar taşlarında başlık bulunmaz. Melâmîler bütünüyle gizlilik esasına uydukları için ancak ölümlerinden sonra başsız-ayaksız anlamına gelen “bi ser ü pa” denilen değişik taş formuyla rahatlıkla ayırt edilebilirler. Taşların üzerinde kişinin tarikatla ilişkisine ait bir bilgi yoktur. Yalnız isim ve mesleğinden bahsedilir.”

Copyright © 2025 | All Rights Reserved.