Hz. Pir Seyyid Muhammed Nûrü’l-Arabî

PÎR SEYYİD MUHAMMED NÛRÜ’L-ARABÎ HAZRETLERİ

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin manada on yedinci torunu, Yirminci Asrın Melâmî Pîrî Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, birçok Melâmî büyüğü tarafından Yirminci Asrın Kutb-ûl Aktâb’ı olarak kabul edilmiştir.
Hayatı hakkındaki bilgilerin önemli bir kısmı “Menbau’n-nûr Fî Rü’yeti’r-Resûl” adını verdiği hâl tercümesiyle halifelerinden Harîrîzâde Kemâleddin Efendi’nin “Tibyân”ına ve Bursalı Mehmed Tâhir’in onun hakkında kaleme aldığı “Menâkıbnâme”sine dayanmaktadır. Mısır’dan gelip Rumeli’ye yerleştiğinden “Arap Hoca”; Hz. Ali’nin ilmin hakikatiyle ilgili sözlerini şerh ettiği “Noḳṭatü’l-Beyân” adlı eseri sebebiyle “Noktacı Hoca” diye tanınır.
Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, H.1228/M.1813 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’nin Mahalletü’l-Kübrâ kasabasında doğdu. Babası yönünden Seyyid olup, şeceresi Hz. Hüseyin kolundan Hz. Alî’ye, dolayısıyla Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) dayanır. Babası Kudüs civarında zaviyesi olan Seyyid İbrahimü’l-Kudsî’dir. Dedesi ise, meşhur veli ve şeyh Bedrü’l-Velî’dir.

Hz. Pîr’in Manevi Şeceresi:
İmam Hace Muhammed Nur, İmam İbrahimü’l-Kudsî, Seyyid Bedrü’l-Velî, Seyyid Muhammed, Seyyid Yusuf, Seyyid Bedr, Seyyid Yakub, Seyyid Mutahhar, Seyyid Salim, İmam Muhammed, İmam Zeyd, İmam Ali, İmam Hasenü’l-Arizü’l-Ekber, İmam Zeyd, İmam Zeyne’l-Abidin Ali, İmam Seyyid Hüseyin (r.a), İmam Hümam Ali b. Ebu Talib (k.v), Seyyidü’s-Sakaleyn Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dır.

Yirminci Asrın Melâmî Pîrî Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, Şeyhü’l Ekber Muhyiddîn ibnü’l-Arabî Hazretleri, Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri, Mevlânâ Hazretleri gibi yetişti ve yaşadığı çağın pîri oldu.
Babası vefat ettiğinde henüz dört yaşlarında olan Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, tevhid ehli olan dayılarının yanında yetişir ve yedi yaşında Cami’ül Ezher’e gönderilir. Hicri 1235-1244 yılları arasında Cami’ül Ezher’de hocası Şeyh Hasan’ül Kuveysî’den ders alan Hz. Pir, hocasının emri ile 1244 tarihinde Yanyalı Şeyh Ahmet’le birlikte Mısır’dan Yanya’ya gider ve burada Nakşibendî Şeyhi Yusuf Efendi’ye intisap eder. Dokuz ay içerisinde Nakşibendî tarikatını hatmeden ve manevi mertebeleri alarak kemal bulan Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, Şeyhi Yusuf Efendi’nin talimatı ile Mekke’ye gider. Mekke’de kaldığı süre içerisinde Seyyidina Ömer Abdürrasul Hazretleri’ne biat ettiğini “Memba-un Nur” adlı risalesinde beyan eden Hazreti Pîr, bu zatın emri ile Mısır’a döner ve burada hocası Hasan-ül Kuveysî’nin makamına vasıl olur. Bu devre içinde Seyyid, mana âleminde Hazreti Resûlullah ile buluşur ve manevi mertebeleri ahzeder.
Hicri 1245-1259 tarihleri arasında Üsküp ve Koçana’da ikâmet eden Seyyid Hazretleri, kısa zamanda geniş bir muhit edinir. O devrin birçok tanınmış bilgin ve hocası ona biat eder; müderrislerden de mürşit olacak pek çok talebe yetiştirir.
“Memba-un Nur Risalesi”nde Hz. Pir, H.1253/M.1837’de Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kendisine üç satır yazılı bir kâğıt verdiğini ve Hz. Ebubekir’in bunu Tevhid-i Ef’âl, Tevhid-i Sıfat ve Tevhid-i Zat diye okuyup, Fenâ makamlarını telkin ettiğini bildirir.
Bu dönem içinde Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, bir tarafta Melâmet yolunda gençleri yetiştirirken, diğer yanda adeta tevhid edici merkez haline gelir. Çeşitli tarikatları etrafında toplayan Seyyid Hazretleri’ne Kazanlı Abdülhalik Efendi, Nakşibendî tarikatına ait sırları tevdi ve emanet eder. Rumeli’nde marifetullahını gören tarikat pirleri tarafından kendisine Şeyhlik ve Pîrlik tevcih edilen Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, kendisindeki yüksek belagata rağmen büyük bir manevi açlık duyar. H.1259/ M. 1843 yılında kendisi ile beraber, 470 müridi olduğu halde, ikinci defa Hacca giden Hazreti Pir, Mekke’de Derviş Mehmet’e mülâki olur. Derviş Mehmet’in emri ile erbain çıkaran Seyyid Hazretleri’ne, bu itikâf esnasında Makâmat-ı Beka yani; Cem, Hazret-ül Cem, Cem-ül Cem makamlarının, Hazreti Resulullah’ın ruhaniyeti tarafından yakaza halde telkin edildiğini, Hz. Pir’in “Memba-un Nur Risalesi”nden biliyoruz. M. 1843 yılı Haccından dönüş sırasında, Yanbo denen mıntıkada, Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri’ne manada gördüğü Hazreti Resulullah’ın (s.a.v) suret-i unsuriyesi olmayan suret-i nuraniyesi tarafından “Ehadiyet-ül Cem” makamı telkin edilir.
Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, M.1850 senesine kadar Melâmîliği açıkça ilân etmeyip, tevhid akidesini Nakşibendî usulü üzere tedris eder. Nihayet, 17 Şubat 1851 Pazartesi gecesi, manen tevhid akidesini “Melâmet” sülûku üzerinden neşre mezuniyet alır. Bu tarihe kadar çeşitli tarikatlar adına ve o tarikat erkânı üzerine ders veren ve şeyhlik yapan Seyyid Hazretleri, bu tarihten itibaren artık “Melâmilik” adıyla anılan ve tevhid neş’esi içeren bu mesleği telkin etmeye başlar. Prizren’de iki yıl kalan Seyyid Hazretleri, H.1269/ M. 1852’de Üsküp’e döner. Aynı yıl Müşir Çerkez İsmail Paşa kendisine biat eder ve Paşa’nın davetiyle Manastır’a giden Seyyid Hazretleri, burada altı ay süre ile subaylara “Varidat Şerhi”ni okutur. Yirminci asrın başlarında çeşitli imkânsızlıklar ve zorluklarla karşılaşacak olan Türk subay ve münevverleri, Manastır ve çevresinden aldıkları bu yeni ruh ile zorlukları yenmeyi başarırlar ve Türk İstiklâl mucizesini gerçekleştirirler.
Seyyid artık bir tarikat şeyhi değil, insanlığı hedef alan, insan haysiyetini her şeyin üzerine çıkaran ilim, ahlâk ve irfan ile tezyin edilmiş bir mesleğin temsilcisi, Hazreti Muhammed’i terennüm eden bir tevhid sembolüdür. Onun münevver gençlere dikkat etmesi, kurtuluşu kültür ve irfanda görmesi, yobazların infialine, taassubun kendisine karşı teşkilatlanmasına sebep olur. O kadar ki Seyyid Hazretleri’nin ilim ve irfan sahibi gençlere, subaylara, münevverlere karşı bu yakın ilgisi, yobazlar tarafından istismar edilir. Hatta kalabalık bir mutaassıp ve yobaz gurubu aralarında toplanarak, Hz. Pir’i Sultan Mecid’e jurnalde bile bulunurlar.
H. 1287/ M. 1870 tarihinde, Tikveş’de bulunduğu günlerde büyük bir manevi mertebeye erişir ve 24 Eylül 1870 tarihinde kendisine “Kutbiyet Makamı” verilir; “Gavsiyet”i tebliğ ve ilân edilir.
Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, Türklerden yüzlerce Melâmî insan-ı kâmili yetiştirdi. Kemalistlerin de bu Melâmet havasında yaşadığı, Melâmîler’in sohbetlerinde geçer. Üsküp ve İstanbul’da birçok insan irşâd ettiğini ve ayrıca nice asırlara daha damgasını vuracağını eserlerinde belirtmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın her anda bir şende olduğunu, Melâmî zümresinin de bugünün değil, “an”ın Âdem’i olmalarını buyurmuştur. Yirminci asrın Melâmî Pîrî Seyyid Muhammed Nurü’l Arabî Hazretleri, Melâmîliğe ait birçok kitap ve risale bıraktı. Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Pir’in 45, Abdülbaki Gölpınarlı ise 57 eseri olduğunu ifade etmişlerdir. Yusuf Ziya İnan, “Melâmîliğin Tarihi Gelişimi” isimli eserinde, eser sayısını 68 olarak belirtmiştir. Bu eserlerden başka risaleleri de olduğu ifade edilmektedir. Niyâzi Mısrî Divanı Şerhi’nde; Resûlullah Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin manada on yedinci torunu olduğunu belirten Yirminci Asrın Pîrî Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, kitabının önsözünde; “Melâmîlerin ders kitabı bu Niyazi Şerhi’dir.” buyurmuşlardır ve bu kitap, Melâmîliğin anayasası olarak kabul edilmiştir.
Yirminci asrın Melâmî Pîrî Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, Mısır’da doğmuş olmasına rağmen yaşamının büyük kısmını Anadolu ve Rumeli topraklarında Türklerle birlikte geçirdi. 13 Mart 1887 tarihinde Usturumca’da Hakk’a yürüdü.

Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, 19.yüzyılın karanlığını aydınlatan muhteşem bir güneştir.
Tarikatların, istismar kaynağı şeriat ulemasının, korkunç bir gerilik ve taassup bataklığına saplandığı bir devirde, Üsküp civarında bir ışık gibi parlamış; tarikat taassubunu yıkmış; İslâm’ın sosyal niteliğine dikkat çekmiş olan Kutbû’l Aktâb Hz. Pîr’in izleri asırlara etki etmiş ve edecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mucizesinde de onun izleri açıkça görülmektedir. Örneğin tekkelerin kapatılması ve kılık kıyafet devrimleri incelenirse bu devrim hareketinin liderlerinde Melâmet neş’esinin ve Hz. Pir’in izleri açıkça görülür. Bu sosyal ve tarihi etki yanında, aynı zamanda kudretli bir mütefekkir olan Hz. Pîr’in Melâmîliği sistem haline getirmesi de başka bir üstün yanı olarak dikkat çeker. Tevhit üzerine yazdığı “Hace Muhammed Nûrü’l Arabî” adlı eserinde, tevhit makamlarını vurgulayan Seyyid Muhammed Nûrü’l Arabî Hazretleri, aynı zamanda İslâm âleminin yirminci asrını hazırlayan büyük müceddididir. İlmi, hurafe ve karanlığın yerine koymakla İslâm’a dönüşü gerçekleştirmiş, taassup yerine bilgiyi koymuş, yirminci asırda çağın gerçeklerine sadık kalınmasını dile getirmiştir.

Kaynak : Davud Yılmaz, İnsan-ı Kâmil ve Sırları, 2007, s: 87-118